and3Rk Admin
Mesaj Sayısı : 620 Yaş : 30 Nerden : İstanbul/Yenibosna İş/Hobiler : Öğrenci/Müzik, FutboL and Computer Lakap : and3Rk Kayıt tarihi : 29/09/08
| Konu: Paragrafta Düşüceyi Geliştirme Yolları Cuma Ekim 03, 2008 10:10 am | |
| Paragraf bir düşünce biçimidir. İyi düzenlenmiş bir yazıda kaç paragraf varsa, o kadar da düşünce var demektir. Ancak her paragraf bir düşünceyle ilgili cümleler topluluğudur. Paragrafı oluşturan cümlelerin çokluğu ya da azlığı öne sürülen düşüncelerin geliştirilmesine bağlıdır. Düşünceyi geliştirme, onu okuyucunun kolayca kavrayabileceği bir duruma getirme demektir. Düşünceyi geliştirme yollarının başlıcaları şunlardır: Tanımlama Örnekleme Tanık gösterme (Alıntı yapma) Karşılaştırma Somutlama Soyutlama
TANIMLAMA Temel özellikleri aracılığıyla bir kavramın ne olduğunu belirtmeye tanımlama denir. Bir anlatımın tanım olup olmadığı “Bu nedir?” sorusuna cevap verip vermediğine bakılarak anlaşılır. Sorudaki “bu” sözcüğü tanımlanan ya da anlatımda tanımlanması mümkün olan kavram yerine kullanılır: “Felsefe nedir?” gibi. Tanımlamada bir anlam yoğunlaştırması vardır. Okuyucunun anlatılana bakışı ve düşünüşü genelde bu noktada da odaklaşır. Böylece tanımlama okuyucunun söyleneni kavramasına yön verir. Aşağıdaki örneği bu özellikleri dikkate alarak gözden geçirelim: Örnek: İnsan, içinde yetiştiği çevrenin bir ürünüdür. Benzer şartları paylaşanlar benzer biçimde düşünürler. Kültür, toplumu oluşturan bireylerin duyuş, düşünüş ve davranış birliğidir. Bu anlamda kültür ulusal bir nitelik taşı maktadır; fakat özellikleri farklı toplumların da benzeşen koşulları olması ve çağdaş dünyada bu tür olguların hızla artması kültürün evrensel yanını ortaya çıkarır. Bu parçada yazar düşüncelerini dile getirirken “kültür” kavramını tanımlıyor. Parçadaki koyu yazılı ifade bir tanım cümlesidir. Tanım, işlenecek konunun anahtar kavramlarını bu araya getirerek onu belirginleştirmektir. Genellikle tek cümlelik yargılardır. Bu cümleler “—dır” ekiyle ya da “denir” kelimesiyle biter. Tanımlama iki şekilde yapılır: a) Nesnel tanımlama: Herkes için aynı olan, varlığın gerçek özelliklerin yansıtan tanımlardır. Örnek: * Altın, parlak ve san renkli bir madendir. Kat bulutlardan beyaz ve uçucu tanecikler halinde yağan donmuş sudur.
b) Öznel tanımlama: Kişiden kişiye değişen, göreceli, tanımlardır. Örnek: Dostluk dediğimiz çoğunlukla bir aldanmadır, bir yanılıştır. Bir düşünün, yaşamınız boyunca “dost dost” diye inandığınız kişilerle olan ilişkilerinizin başınıza açtıkları işleri, onlar yüzünden girdiğiniz çıkmazları.. Bakarsınız, dost bildiğiniz kişiden size hiçbir iyilik, hiçbir yarar gelmemiş. Hep sizi olmuşsunuz veren... Oysa böyle mi olma, dostluk? Bu parçada ilk cümle öznel bir tanımdır. Bir kavramın tanımı farklı biçimlerde yapılabilir: a)Bir kavram özel ve değişmez nitelikleri belirtileri belirtilerek tanımlanabilir: Akupunktur, vücudun öncede belirlenmiş noktalarına ince iğneler batırarak ağrı gidermek, hastalığı tedavi etmek için uygulanan eski Çin tedavi yöntemidir. b)Bir kavram, işlevi (görevi) belirtilerek tanımlan bilir: Akvaryum, suda yaşayan hayvan ve bitkileri doğal ortamlarına benzer şartlar altında yapay bir şekilde yaşayabilmeleri için hazırlanan, içinde yaşayacak hayvan ya da balıkların türüne bağlı olarak tatlı veya, tuzlu su bulunan cam veya metal kaptır. c)Bir kavram hem özellikleri hem de işlevleri belirtilerek tanımlanabilir: Gözlük, görme kusurlarını gidermek ya da gözü güneş ışınlarına karşı koruma için çerçeve ile göze takılarak kullanılan aygıttır. d)Bir kavram karşıtı olan bir başka kavramın tanımlanmasıyla belirlenebilir: Bir düşünceye saplanıp onun dışında doğru tanımayan kişilere hoşgörülü denemez. Örnek: Garp, sanat alanında da Şark’a örnek olmuş, birçok Şark sanatçısı eserlerinde Garplı sanatçıları taklit etmiştir.Çünkü Şark’ta sanatın, geleneklere her yerden daha fazla bağlı kaldığı, sanatkarın kolay kolay normlar dışına çıkmadığı bir gerçektir. Yazıda, musikide, minyatürde, halıda, mimaride yüzyıllarca tekrarlanmış, bir sadakatle çoğaltılmış şekiller, renkler ve makamlar hemen göze çarpar. Sanatkarlar da esere ferdi bir damga vurmaktan kaçınmışlar dır. Farklılaşma, geleneklere aykırılık, kendine mahsus bir yol arama hiçbir zaman Şark’ın değer ölçüleri arasında yer bulamamıştır. Bu nedenle Garp sanatıyla Şark sanatı arasındaki en önemli ayrılık düşüncede yatar. Bu parçada yazar, “Garp sanatı” ile “Şark sanatı” konusundaki görüşlerini dile getirirken çeşitli açılardan karşılaştırmalar yapıyor. SAYISAL VERİLERDEN YARARLANMA: Düşünceyi inandırıcı kılmak için başvurulacak yollardan birisi de sayısal verilerden (istatistiklerden) yararlanmadır. Okuyucu her zaman bilimsel araştırmalardan elde edilen sayılara, istatistiklere güven duyar. Düşünceyi andırıcı kılmanın en kestirme yolu budur. Örnek: Gezegenlerin en büyüğü Jüpiter, küçük gezegenler kuşağının çok ötesinde yer alır. Öteki gezegenlerin tümünden daha büyük bir kütleye sahiptir. “Güneş sistemi Güneş,Jüpiter ve çeşitli döküntülerden oluşmuştur.” deyimi yaygındır. Jüpiter’in Güneş‘ten ortalama uzaklığı 78.300.000 km.dir; dolanım dönümü 11.86 yıl ile kavuşum dönümü (yani birbirini izleyen iki karşı konum arasındaki ortalama süre) 399 gündür. Böylelikle Jüpiter yılda bir kaç rahatlıkla gözlenebilir ve yalnız Venüs, bazen ender durumlarda da Mars, Jüpiter’in parlaklığını bastırabilir.Jüpiter’in dev küresi Dünya hacmindeki 1.300 küreyi içine alabilir, ama kütlesi Dünya ‘nın 31 katıdır. Bu parçada yazar, Jüpiter gezegeni ile ilgili bir yargı veriyor. Bu yargısını geliştirmek için sayısal verilerden yararlanıyor. Bu durum, yazılanları daha inandırıcı kılıyor. BENZETME(Teşbih): Aralarında benzerlik bulunan iki varlık, iki olay ya da kavramdan zayıf olanın güçlüye benzetilmesiyle yapılır. Özellikle soyut kavramları somutlaştırmak, düşünceye görünürlük katmak amacına yöneliktir. Benzetme genellikle karşılaştırma ile birlikte kullanılır. Örnek: Sonsuzsuza doğru bir yolculuktu bu sanki. Bitmez tükenmez gibi görünen rayların üzerine vuran ışık, gözlerimi kamaştırıyordu Yalnızlığın iyice sevimsizleştirdiği istasyona iyice yaklaşmıştık. İstasyon, iki tarafı çıplak dağlarla çevrili bu upuzun ovanın tam orta yerinde, küskün duruyordu.Etraftaki yapraksız akasyalarla daha zavallı görünüyordu bu soğuk bina. Oraya rasgele atılmış bir taş parçasını andırıyordu. Günde iki kez geçen posta treni bile, niçin bu kimsesiz yerde duruyorum, diye hayret eder gibiydi.Bu yüzden, ayrılırken çaldığı düdükten keyifli bir ıslık edası olurdu hep. Bu parçada yazar düşünce ve duygularını dile getirirken benzetme yöntemine de başvuruyor. Parçada koyu yazılı ifadelerde benzetme yapılmıştır. SORULARLA BAĞLAMA Anlatımı kuvvetlendirmek, ilgiyi canlı tutmak amacıyla sorular sorarak okuyucunun dikkatini çekmektir. Örnek: “Don Kişot’a karşı mısınız, yandaş mı? Onunla alay mı edersiniz, yoksa onu ciddiye mi alırsınız? Aslında Don Kişot bir toplum kahramanıdır. Yerleşik değer yargılarına, akıllı uslu insan tiplemesine bir isyan bayrağıdır o. Onun hayal zenginliği, bilim adamının, toplumsal önderlerin, ulusal ve sosyal kurtuluşçuların içsel motivasyonudur. Aykırı olmak her zaman kötü bir durum değildir. Çünkü akıllı uslu insan tiplemesinin saygınlık perdesi ardında çoğu kez, köle ruhlu insanın aşağılanmışlığı yatar.” Bu parçanın ilk iki cümlesinde sorulara bağlama yöntemi ne başvurularak dikkatler konu üzerinde yoğunlaştırılmıştır.
SOMUTLAMA: Soyut, anlatılması güç kavramları başka kavramlar aracılığıyla görünür kılmaya somutlama denir. Düşünceyi kolayca kavratmak amacıyla başvurulan somutlama da ha çok örnekleme ve benzetmeler yoluyla yapılır. Örnek: Anavarza at oynağı Kana bulamış gömleği Kıyman o zalımlar kıyman Kör karının bir değneği Yukarıdaki dörtlükte öldürülen oğlunun ardından bir ananın duyduğu acı dile getiriliyor. “Kör karının bir değneği” sözüyle anlatım somutlaşıyor, kavranabilirliği artıyor. Bu sözle yaşanan acı, ortaya çıkan gerçek tümüyle kavratılmak isteniyor.
ÖRNEKLEME: Düşünceyi geliştirmenin bir yolu da örneklemedir. Örnekleme, soyut bir düşünceye somutluk ve görünürlük katar, söylenmek isteneni okuyucunun zihninde canlandırır. Genellikle örneklemeye somutlaştırma amacıyla başvurulur. Yerinde kullanılan bir örnek, kimi durumlarda sayfalarca açıklamadan daha etkili olur. Sanatçılar, yazarlar örnekleri gördüklerinden, yaşadıklarından, okuduklarından seçebilecekleri gibi tasarlanmış olarak da belirtebilirler. Örnekleme, bir düşünceyi kanıtlamanın en iyi yollarından birisidir. ÖRNEK: Büyük eserler anlattıkları olaylarla değil; belirgin tipleriyle yaşarlık kazanmışlardır. Dünya edebiyatına şöyle bir bakacak olursak Hamlet’ in olayını unutabiliriz ama Hamlet’ i as la... Suç ve Ceza’da anlatılanları hatırlayamayız; ama Raskalnikof için aynı şeyi söyleyemeyiz. Goryo Baba, Müfettiş unutamadığımız tiplerdir. Bu parçada yazar birinci cümlede dile getirdiği düşüncesini etkili kılabilmek için örneklendirme yöntemine baş vurmuş; Hamlet, Raskalnikof, Goryo Baba, Müfettiş gibi tipler örnek olarak gösterilmiştir. ÖRNEK: Sanat adamı yazdığının okunmasını, ilgi toplamasını ister. Yalnız kendisi için yazan bir şair ya da hikayeci düşünülemez. Bugün yazdığının hiç olmazsa yakın zamanda okunacağını ummayan bir yazarın eline kalem almasına ihtimal verilemez. Servet—i Fünuncuların çoğu bir edebiyat eserinin anadili ile yazılırsa ancak yaşayabileceğini anlamadan öldüler. Hâlit Ziya, dili yüzünden eserlerinin okunmadığını görebilen yegane Servet—i Fünun sanatçısıydı. Bu parçada yazar düşüncelerini dile getirirken “Servet—i Fünun” sanatçılarını ve özellikle “Halit Ziya Uşaklıgil” i örnek göstermiştir. TANIK GÖSTERME (ALINTI YAPMA): Belirtmek istediğimiz bir düşünceyi başkalarının görüşlerinden ve sözlerinden yararlanma yoluyla da geliştirebiliriz. Yazma dilinde buna başkalarını tanık (şahit) gösterme denir. Ancak tanık olarak sözüne ve düşüncesine başvurduğumuz kişinin ele aldığımız konuda tanınmış, güvenilir bir kişi olması gerekir. Sözgelimi, bir heykeltıraş ekonomiyle ilgili bir konuda tanık gösterilirse düşünce inandırıcı olmaktan uzaklaşır. Her yazar düşüncesini açıklamasına yardım eden ya da kendisine esin veren, başkasına ait bir düşünceyi yazısında kullanabilir. Bunun iki yolu vardır. Alınan düşünce bunu ortaya koyan kişinin kendi dilinden olduğu gibi aktarılır. Bu durumda alınan sözler tırnak işaretleri arasında gösterilir. Bu tür alıntıda dikkat edilecek nokta, hiçbir sözcüğü değiştirmemektir. Dalgınlık, unutkanlık bu konu da özür sayılmaz. İkinci tür alıntıda ise düşünceler özetlenerek aktarılır. Alıntıyı yapan onu kendi anladığı biçim de ve kendi dil deneyimi içinde anlatır. Bu durumda tırnak işareti gerekmez. ÖRNEK: Yazarın hür olması gerek elbette. Ama bu hürriyet yazarın öyle kolaylıkla, hemen kendiliğinden elde edebileceği bir şey değil, bir çabanın sonucudur. Melih Cevdet “Sanatta Gafil Avlanmak” adlı bir yazısında şöyle diyor “Yapıldıkları, yaratıldıkları yılların duygu, düşünce özellikleri eski eserlerin de yeni eserlerin de kaçınılmaz damgalarıdır.” Bu parçada yazar, düşüncelerini (yazarın hür olması gerektiğini) dile getirirken konusunda uzman bir kişinin tanıklığına başvuruyor. Melih Cevdet Aday’ı tanık olarak gösteren yazar ondan alıntı yapıyor. Bu yolla düşüncel güçlendiriyor. KARŞILAŞTIRMA: Düşünceyi geliştirmenin bir başka yolu da benzer da farklı kavramlar arasında karşılaştırma yapmaktır. Karşılaştırma, günlük konuşma dilinde olsun, yazı dilinde sun sık sık başvurulan bir düşünceyi geliştirme yoludur. Karşılaştırma üç yoldan yapılır: a) Benzerlikten yararlanma b) Karşıtlıklardan yararlanma c) İlişki kurma ÖRNEK: Fıkra yazan güncel olaylardan yola çıkarak hemen her konuda yazı yazmak zorundadır. Öyle ki gazetelerin belirli köşelerinde her gün aynı adların yazdığı fıkralar yayımlanır. Bunları yazanlar gazetenin kadrolu elemanlardır. Aynı durum makale için söz konusu değildir. Belirli alan uzmanlaşmış kişiler yazar makaleyi. Bu yönden her makale belirli bir alandaki uzmanlığın ürünüdür. Uzmanlıkla ilgili olduğu için de makalenin sözcük örgüsünde o uzmanlık dalına özgü terimler kullanılır. Bu yönden makaleleri anlatımı fıkra türüne göre daha nesnel, daha bilimseldir. Yazar bu parçada bir düşünceyi tartışırken “karşılaştırma” yönteminden yararlanıyor. Makale ile fıkra ara ilişki kuruyor. Karşıtlıklardan yararlanıyor. Zaman zaman benzerlik ilişkileri üzerinde de duruyor. | |
|