<<<ßa$ ßeLasI& Prenses
Mesaj Sayısı : 584 Yaş : 31 Nerden : !!!YenißosNa!!! İş/Hobiler : öqRenci Kayıt tarihi : 01/10/08
| Konu: Aslında Aşk Da Yok(Duygu Asena) C.tesi Ekim 11, 2008 11:37 am | |
| Aslında Aşk da Yok - Duygu Asena Şimdilerde kadın-erkek eşitliğinden, bekaretten, toplum baskısından ya da törelerden bahsedildiğine sık sık tanık oluyoruz. Ekranlarda, gazetelerde, hatta evlerimizde, kendi içimizde sıklıkla düşündüğümüz veya tartıştığımız konulardır bunlar. Öyle ki kalıplaşmış, sloganlaşmış daha da öteye giderek klişeleşmiş bir çok söylem var artık. “Aslında Aşk da Yok” Haziran ‘89 da 25. baskısını yapmış, yukarıda bahsini ettiğim söylemlerin çoğunu içinde barındıran bir kitap. O yıllarda sekiz değil de yirmibeş yaşımda olsaydım ve bu kitabı okusaydım belki kitap bana heyecan verebilirdi. “İşte söylenmeyeni söylemeyi başarmış, cesur bir kadın!” diyebilirdim. Ancak şu anda bana sadece bir “günlük” okuduğum izlenimi vermekten öteye geçemedi. Kitabın baş kadın karakteri oldukça güzel, başarılı ve akıllı bir kadın. Tüm bu özelliklerine rağmen sık sık iç dünyasında kendiyle çelişen, sıradan bir insan aynı zamanda. Erkeklerle yaşadığı ikili ilişkiler, kısa süren evliliği, cinselliği, hırslarıyla bu günlerde çokça duyduğumuz “metropol kadını” tanımlamasına tam da uyan bir kadın. Yalnız, karakterde beni rahatsız eden bir kaç nokta vardı. Evet; belki de çoğu kadının yaşamak istediği hayatı yaşıyordu, kitabın sonunda “hüsran” değil, “özgürlük” vardı. Ama yine de beni rahatsız etmekten kurtaramadı. Çünkü kişilik bana çok ön yargılı geldi. Özellikle erkeklere karşı. Bunda şaşılacak bir şey yok aslında; ne de olsa “Duygu Asena” adı “Feminizm” sözcüğüyle birlikte telafuz edilir. Bu durumda kitaptan bana kalan tek fikir; feminizmin hiç de bana uygun bir düşünce biçimi olmadığını yeniden hatırlamam oldu. Eğer “günlük” (ki bu tamamen benim görüşüm) ya da sıradan aşk romanlarına ilgiliyseniz bu kitabı da keyifle okuyabileceğinizi söyleyebilirim. Elbetteki bu kadar da basit olmayan paragraflara da rastladım. Kitabı klişe aşk romanlarından uzaklaştıran tek ayrıntı da bunlardı zaten… Yavaş yavaş iyice inanmaya başladım, çocuk üzerinde hiçbir hakları yok babaların. Nasıl olsun ki? Ne babalar biliyorum ben. Acaba o kızdan çocuğum oldu mu olmadı mı diye kıkır kıkır gülerek konuşanlar. Yurtdışındaki bir ülkede doğan çocuklarından söz ederek; “kimbilir şimdi kaç yaşındadır, nasıl bir çocuktur acaba?” diyenler. Boşandıkları kadınlar çocukları alıp gidince, hiç arayıp sormayanlar. Kadınların zoruyla altı ayda bir görenler, varlıklı oldukları halde, çocuklara en az nafakayı vermek için uğraşanlar, dertlerini bilmezlikten gelenler, keyifleri kaçmasın diye anneleriyle bile çocuk üzerine konuşmayanlar… Bu mu babalık? Tabii, mutlaka öyle biridir, kentli kadınlara fahişe gözüyle bakan, kısa kollu, kısa etekli kadınların orospu olduğu öğretilmiş, evli olmadan ilişki kuran kadınlar için ona veren bana da verir mantığı ile yetiştirilmiş, düşüncelerinin doğruluğundan emin, gariban biridir mutlaka. Köyündeki kadının yüzünü bile görmemişken, saçını açan kadınlar kötü kadın sayılıyorken, burada, bu Allah’ın treninde, herkesin içinde kolları, bacakları açık, erkeklerle güle oynaya konuşan kadınlarla karşılaşmanın şokunu kaçımız derin derin düşündük acaba? Kaçımız bu adamları suçlamak yerine bu adamları inatla böyle yetiştiren düzeni suçladık? Kaçımız yerleşik toplumsal düzenden daha da geriye gitmemiz için uğraşan politikacılarımıza, televizyonumuza, basınımıza gerçek bir tepki gösterdik?…
| |
|